Transaksiyonel Analizde Yaşam Pozisyonları
Yaşam pozisyonunu fark et, değişim için kararını ver.
- Yaşadığın hayat sana ne yaşatıyor?
- Bu hayatta bir kazanan mısın? Yoksa bir kaybeden mi?
- Çevrendeki insanları nasıl görüyorsun?
- Hepsinin senden iyi olduğunu mu düşünüyorsun?
- Kendini kalabalıklar arasında yetersiz mi hissediyorsun?
- Yoksa herkesin anlamsız bir hayat sürdüğünü mü düşünüyorsun?
- Yaşadıklarının sorumluluğunu alabiliyor musun?
- Çevrendeki insanlar yüzünden mi bu halde olduğunu hissediyorsun?
Çok etkili bir iletişim analizi yöntemi olan, Transaksiyonel Analiz yani TA kişinin yaşam kurgusunu üzerine yazdığı, 4 farklı yaşam pozisyonundan bahseder. Kişi erken yaşlarda içselleştirdiği, yaşam pozisyonlarından biriyle hayatına devam eder ve bilinçli bir karar vermediği sürece, bu pozisyonunu değiştiremez.
Bu blog yazımda size bu yaşam pozisyonlarını anlatacağım. Ve değişim kararını nasıl vereceğinizden bahsedeceğim.
Her çocuk yetersiz hisseder
Yeni doğmuş bir bebek kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz ve onları dile getiremez. Yaşamımızın ilk zamanlarında anne ve babanın bakımına muhtacızdır. Hayatta kalabilmemiz için onların bakımına gereksinim duyarız. Yani aslında herkes hayatına yetersiz hissederek başlar.
Hayatımızın başındaki bu his, anne veya babanın – ya da ebeveynin yeterli oluşu, çocuğun yetersiz oluşudur. Hatırlamıyor olabilirsiniz. Ancak bu hatırlamasak da hepimizin hayatta aldığı ilk pozisyondur. Zaman içinde çocuğa bakım veren kişiden alınan temas iletileri çocuğun bu ilk yaşam pozisyonunu ya devam ettirmesine sebep olur ya da çocuğun farklı bir pozisyona doğru ilerlemesini sağlar.
En geç üç yaşımızda nihai kararını verdiğimiz yaşam pozisyonumuz ise yaşam kurgumuzu yaratır. Yaşam kurgumuz pozisyonlarla şekillenir ve biz de hayatımızı hep o pozisyonun gerektirdiği şekilde yaşarız.
Peki sizce;
- Kişiler yaşam pozisyonlarını nasıl seçer?
- En etkili yaşam pozisyonu hangisidir?
- Peki, herkes bu etkili yaşam pozisyonunu deneyimleyebilir mi?
Peki ya sen;
- Hangi yaşam pozisyonuyla hayatına devam ediyorsun?
- Bunları ve daha fazlasını merak ediyorsan okumaya devam et.
Yaşam pozisyonları nasıl belirlenir?
Dünyaya geldiğimizde kendimizi yetersiz hissettiğimizi söylemiştim. Bizimle ilgilenen ise bakım verenimizdir.
Bakım veren kişi önce çocuğu besleyerek, sonra ona temas ederek çocuğun gözünde yeterli bir imaj çizer.
Ardından bakım veren temaslarına devam eder. Sözlü, sözsüz, dokunsal, işitsel, görsel mesajlar ve temas iletileri gönderir. Temas iletileri kişinin pozisyonuna karar vermesine yardımcı olur.
Zaman içerisinde yaşantılar devam eder. Çocuğun onaylandığı haller, onaylanmadığı haller ortaya çıkar. Her onaylanma “ben yeterliyim” düşüncesini geliştirirken onaylanmama halleri “ben yetersizim” düşüncesini besler.
Çocuk iki yaşına geldiğinde yaşamsal kararını vermiştir: yeterlidir ya da yeterli değildir.
Bu karar üç yaşına kadar değişebilir.
Yaşam pozisyonları nelerdir?
Yaşam pozisyonları – kendinin ve karşındakinin yeterli-yetersiz oluşu kararı – temel kararlardır. Ve bu kararlar yaşamımızı belirler. Yetişkin ego benlik ile farkına varılıp değiştirilmediği sürece de kişinin hayatını yönetmeye devam eder.
Transaksiyonel Analiz’in belirlediği 4 temel yaşam pozisyonu vardır.
- Ben OK değilim, sen OK’sin.
- Ben OK değilim, sen OK değilsin.
- Ben OK’im, sen OK değilsin.
- Ben OK’im, sen OK’sin.
Hepimizin – ben dahil – ilk yaşam pozisyonu “Ben OK değilim, sen OK’sin” olarak belirlenir. O zaman şöyle düşünürüz: İyi olan karşımdaki olduğuna göre onun bana iyi davranması ve benim onu mutlu etmem için ne yapmam, nasıl davranmam gerekir?
Tüm hayatını başkalarına adamış, onların mutluluğu için çalışmış kendini veya bu şekilde yaşamış çevrendekileri düşün. Kendini bu yaşam pozisyonunda bırakmış ve hayatının kontrolünü eline alamamış olabilir misin?
Yaşam pozisyonları değişebilir.
Ancak Yetişkin ego benlik yaşam pozisyonunu test edebilir, onu değiştirip dönüştürebilir. Şimdi gel, yaşam pozisyonlarını teker teker ele alalım.
Ben OK değilim, sen OK’sin.
Bu pozisyonu epey anlattım. Yeni doğmuş bir bebek farklı bir pozisyonda olamaz. Bunu hepimiz deneyimleriz. Bu normaldir.
Anne babamız bizi sevip bakım verirler ve bize kötü davranmazlar; ama kendimizin bir işi tam olarak yapamaması sebebiyle doğal olarak, çocuk benliğimizle yetersiz olduğumuz kararını alırız. Bu karar hayatımızın o döneminde normal bir karar olsa da bunu yaşamın ileri dönemlerinde devam ettirmek bize sorun yaratır.
Kendimizi başkalarına muhtaç hissederiz. Hep başkalarının onayı ve takdiri için çalışırız. OK gördüklerimizin düşünceleri bizim için önemli hale gelir. Ayrıca yaşam kurgumuz hep bu pozisyonu doğrulamak üzerine kurulacağından biz de yetersizmiş gibi davranırız. Gerekli kararları almayız.
Kendimizi yetkin görmeyiz. Hayatımızı kurtaracak bir kurtarıcı bekleriz. Sorumluluğu başkaları yükleriz. Mutluluğumuz da mutsuzluğumuz da başkalarına bağlı olur. İyi ve yeterli olmak bazı koşullara bağlı olur. Dolayısıyla başkalarının istekleri hep daha önceliklidir.
Bu pozisyonu hayatının ileriki dönemlerinde devam ettiren kişiler görev bilinciyle hareket eder. Onlara ne verilirse, onlardan ne istenirse yaparlar.
Üstelik başarılı insanlardır. Başkaları tarafından sevilirler. Çalıştıkça da daha iyi olurlar ama hep başkaları gibi olmak isterler. Ancak ne kadar iyi olurlarsa olsunlar kendilerini yeteri kadar değerli görmezler.
Şimdi kendi yaşantını düşün.
Bu şekilde davranış ve düşünceleri ne kadar sıklıkla deneyimliyorsun?
Ben OK değilim, sen OK değilsin
Bazen de kişi karşısındakini de yetersiz görmeye başlar. Peki, ne olur da o yeterli, OK gördüğümüz bakım verenimiz bir anda yetersiz, OK olmayan birine dönüşür?
Çocuk yürümeye başladığında, yavaş yavaş kendisi bir şeyleri başarmaya başlayacağı sırada, bakım vereninden gördüğü ilgi ve temas azalırsa ve hatta bakım veren ortadan kaybolursa, çocuk düşüp de kalkamadığında ebeveyninden yeterli ilgiliyi alamazsa kendini yeterli görmediği gibi, karşısındakini de yeterli görmemeye başlar.
Düşünür ki: Tamam, ben yetersizim, ama sen de yeterli değilsin.
Yani “ben OK değilim, sen OK değilsin” pozisyonunu deneyimlemeye başlar.
Bu kişiler bu pozisyonlarını değiştirmedikleri sürece yaşamı sadece yaşamak için yaşarlar. Hedefleri için ekstra çaba göstermezler. Kendilerini yeterli görmedikleri gibi çevresindekileri de yeterli görmezler. Karşıdan gelen temas iletilerini görüp algılamazlar. Yetişkin ego benliklerini geliştiremezler.
Düşün kendi yaşantını.
Bu davranış ve düşünceler hayatında ne kadar yer alıyor?
Ben OK’im, sen OK değilsin
Az önce anlattığım, temas iletilerini alamayan çocuk çevresini yetersiz, OK değil olarak görürken fark etmese de acı çeker. Ne yazık ki bazen bu acı bakım vereninden gördüğü fiziksel şiddetle de artabilir.
Böyle durumda çocuk kendi kendini iyileştirmeye çalışır.
Kendi kendine kalır. Kendiyle baş başayken kendini başkalarının yanında olduğundan daha iyi hisseder. Böyle zamanlarda “ben OK’im” düşüncesi gelişebilir. Ama başkaları OK değildir. İyi olan odur ve başkalarına ihtiyacı yoktur.
Bu da çok zor bir yaşam pozisyonudur. Kişi hayatta şiddetin ve acının varlığından emindir, ama hayatta da kalmıştır.
Bu pozisyonu ileri yaşlarında da sürdüren kişiler, temastan yoksundurlar, kimseye teslim olmazlar. Öfke biriktirirler. Kin ve nefret içinde olabilirler. Başkalarını suçlarlar. Kendi içlerine bakmazlar. Bu kişilerin etrafında olanlar ona sürekli iltifat eden, biat eden tipler olabilir.
Yaşantını düşün.
Çevrende böyle insanlar var mı?
Ben OK’im, sen OK’sin
Şimdi sana en güzel pozisyonu anlatacağım. Ve ona nasıl varabileceğinin sırrını vereceğim.
Bu pozisyon kendini ve çevrendekileri olduğu gibi kabul ettiğin, şimdi ve burada herkesi tam ve bütün saydığın bir pozisyondur.
Bilinçli bir seçimdir.
Bu pozisyona yaşantıların doğal sonucu olarak varmazsın. Yetişkin benliğin bilinçli değerlendirmeler yaparak bu pozisyonu seçebilir ancak.
“Ben OK’im, sen OK’sin” önce sözcüklerle ifade edilir.
Hadi, tekrar et. Bu pozisyonu hayatına geçirmeyi seç öncelikle.
“Ben OK’im, sen OK’sin.”
Bu pozisyonda düşünce ve eylemler vardır; ilk üç pozisyondaki duyguları temel almaz burası.
Düşünce ve eylemlerin yanında bu pozisyonda inançlar vardır. Mümkün olan olasılıkların kabulü vardır.
Öznel deneyimlerin ötesine geçer.
Bu pozisyonu seçen kişi daha ötesini görmeyi, insanlığı daha iyi bir yere taşımayı amaç edinir.
Bu bir karardır.
Yaşam elimizde, şimdi ve buradaki tek sahipliğimiz. Onu daha güzel ve birlik içinde yaşamak sana ne hissettiriyor?
Hayatının bu muhteşem kararını vermek hayatını nasıl değiştirirdi?
Bu bir karardır ve bu kararı alıp değişim ve dönüşümünü başlatabilirsin.
Evet Sevgili Dostum,
Bu kararı alınca bir anda değişmeyeceksin. Ama bu kararla birlikte yeni deneyimler ekleyeceksin hanene. İlk yaşam pozisyonun ne olursa olsun, onun etkilerinden yavaş yavaş kurtulup yeni bir hayat yaratacaksın.
Unutma sabırla ilerlemelisin. İnançla ilerlemelisin.
Kendi tam ve bütünlüğünü, yaşamın birliğini yaşamaya başlamak için bu kararı vermeye hazır mısın?